PORSELEN ÇAYDANLIK



Porselen çaydanlık

Bilen bilir porselen çaydanlıkta demlenmiş çayı yudumlamanın ne büyük bir haz olduğunu…

Bir zamanlar vardı benim de, kırıldı gitti yıllar önce. Tefalin çaydanlık setini kullanıyorum uzun zamandır, çaydanlık kısmı camdan.. Alsak mı bir porselen çaydanlık, almasak mı diye bir aklımızdan geçirdik, yaklaşık 10 gün kadar önce, baktık ki biraz fiyatlı, vazgeçtik, gerek yok şimdilik dedik.

Geçen akşam bir cam şangırtısı ile irkildim oturduğum yerden, saat 20.30 sularıydı. Eşim çay demleyecekti yemek sonrası, mutfaktaydı, ses mutfaktan gelmişti. 

Ne olduğunu anlamaya çalışırken bu arada, mutfağa doğru ilerledim. Cam çaydanlık kırıldı dedi.

Canın sağ olsun, demek ki şart oldu porselen çaydanlık almak artık dedim, gülümsedim. Birlikte süpürdük mutfağı ve camlardan arındırdık her yeri. 

Küçük bir de çelik çaydanlık vardı evimizde, onda demledik çayı.

İçimde de bir sıkıntı anlatamam, cam kırıldı ama içimdeki sıkıntı çıkmadı hala.

Aradan 1 -2 saat geçti…

Meğerse kırılan çaydanlık aslında bir ruhun bedeninden kurtulup evrene savrulmasıymış.

İflas eden bedeni terk edişin sesiymiş o ses.

Özgürce kanatlanıp uçmasıymış aslında ve çökmüş bir bedenden kurtuluşun çığlığıymış…

10 aydır akciğer kanseri ile savaşan bedenin, kendini teslim etmesiymiş. Zamanı gelenin gitmesi, zamanı gelenin gelme habercisiymiş o ses. Kalanlara ise mesajıymış o çaydanlığın kırılması... Çok mu istiyorsun porselen çaydanlıkta çay içmek, neyi bekliyorsun ki diye haykırışıymış. Neden ve kimi bekliyormuş ki insanlar, neyi niye erteliyormuş ki, yazılı bir sözleşme mi varmış ki elimizde bu yaşamda belli bir zamana kadar yaşayacağımızın... herşey bir andan ibaret değilmiymiş ki... 

Son anına kadar kendisini değil, çevresindeki insanların endişesini dindirmeye çalışmıştı, yaşamı boyunca öfkelense dahi, bir insanın kalbini kırmamak için elinden ne geliyorsa yaptı. Derler ya karıncayı bile incitmezdi. Öyleydi... İncitmezdi...

Şimdi ise melek oldu. Tam da o cam çaydanlıkla aynı saatlerde veda etti bizlere.

Yerine ise sadece kocaman bir boşluk ve porselen bir çaydanlık bıraktı. 

Niye mi yazdım şimdi bu yazıyı... Aslında ben yazmadım, döküldüler sadece. Can dostumu kaybetmenin acısı bu şekilde dile geldi. Ne ağlayabildim, ne konuşabildim... Sadece yazabildim. 

Ve bu minik deneme yazısını da sevgili, yeri geldiğinde babam, yeri geldiğinde annem, yeri geldiğinde dostum olan, merhum Özer Mehmet Türel anısına paylaşıyorum... Işıklar içinde uyusun...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

UÇURUMA DOĞRU GİDEN EVLİLİĞİ KURTARMA ÇABALARI

KADINLARIN İHANETİ

WISC-R ZEKA TESTİ NEDİR?